Hidayet Oğuzhanın Güney Kore’de yaşayan evli bayanla ilişkisi istifa etmesine sebeb olmuş

Whatsapp haber ihbar hattımıza gelen bir telefondan sonra hemen Uluslararası Doğu Türkistan Sivil Toplum Kuruluşları Birliğinin wep sayfasına girdiğimizde Uluslararası Doğu Türkistan Sivil Toplum Kuruluşları Birliğinin Başkanı olan Hidayet Oğuzhan’ın resminin kaldırılıp Uluslararası Doğu Türkistan Sivil Toplum Kuruluşları Birliğinin Başkanı olarak Prof. Dr. Ataullah Shahyar ismini görünce Telefonda görüştüğümüz Uygur Türkü olan kardeşimizin iddiasının doğru olabileceğini varsayarak ve Güney Kore’de yaşayan evlitiğinin ve geçici olarak yeni başkan seçilene kadar Başkanlığa Prof. Dr. Ataullah Shahyar’ın atandığını anladık.
Haber kaynağımızla yaptığımız görüşmede Uluslar arası Doğu Türkistan Sivil Toplum Kuruluşları Birliği Eski Başkanı Hidayet Oğuzhan İsmi kayıtlarımızda belli olan Güney Kore’de yaşayan evli bir Uygur erkeğin iddia ettiğine göre olay, eşinin telefonunda yasak ilişkilerine dair kanıt bulmasıyla gün yüzüne çıktı. Oğuzhan’ın, kendini “aile dostu” veya “akraba” gibi tanıtarak Güney Kore’de yaşayan evli çiftin evine girip kocasından gizli olarak evin kadınıyla ilişkiyi sürdürdüğü öne sürülüyor. Ayrıca başka bir iddiada yasak ilişki yaşadığı iddia edilen kadının kocasınında dövüldüğü iddialar arasında var. Bayanla yapmış olduğu Yazışmalarının bayanın kocası tarafından görülmesi üzerine Uygur Diasporasına haber verdiği ve Bu durumun Uygurların Weten Uchun Uygurlar ve Uygur Guruplarının haberleşme de kullandığı gizli yazışmalarda uygurlar tarafından yasak aşka karşı çok tepki gösterdikleri iddialarında bulundu.
İnternet üzerinden yaptığımız araştırmada Uygurlara ait sosyal medyalarda ve Uygurların sahibi olduğu ve devamlı olarak haberler yayınladıkları İnternet sitelerinde ve sosyal medya sayfalarında bu yasak ilişki hakkında kimse Haber yapmamamış olduğunu gördük. Haber yapılmamasının sebebininde Hidayet Oğuzhan’ın Eski İçişleri Bakanı Süleyman soylu , İstanbul Valisi,İstanbul ve Ankara İl Göç idaresi üst düzey yöneticileri ,Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve pek Çok Bakan , Milletvekilleriyle görüşmesinden dolayı Uygurlar sınırdışı ediliriz endişesiyle Korkup bu konu hakkında sadece kendi aralarında konuşmaktadırlar.
Bütün herkesin bildiği gibi Türkistan İslam Partisinin içinden Gelen Abdul Kadir Yapçan da Hidayet Oğuzhan ile birlikte çalıştığı her etkinlik eylemlerde 2 aktevistin yan yana olduğu görülüp bilindiği için Abdul Kadir Yapçan dan sebeb Hidayet Oğuzhan’ın Yasak aşkı hakkında konuşmaktan başlarına bir iş gelir diye korkuyorlar.
Neden Korkuyorlar diye sorarsanız Türk Ceza Kanunda SUÇ olmasına rağmen Abdul Kadir Yapçan Bir uygura kızdığında hemen Kendi Mahkemesini kurup onu yargılayıp çeşitli cezalar verdiğini daha öncede haber yapmıştık. Merak edenler o haberleri izleyebilirler yayınlarımız arasında.
Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Abdul Kadir Yapçan’ın arasının iyi olmasından dolayı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Ara sırada Hidayet oğuzhan’ın evine geceleri geç saatlerde resmi makam aracıyla gitmesini , Hidayet Oğuzhan Sosyal medya hesaplarında eski bakanla evinde oturuken çektiği resimleri paylaştığı için Uygurlar Arasında Hidayet Oğuzhan ve Abdul Kadir yapçan ‘dan büyük bir korku imparatorluğu kurulmuştur. Abdulkadir Yapçan Kime kızsa ona suç İsnat edip Mahkeme kurup Mazlum uygurları dövdüğü medyada haberlere düşmüştür.
Bir başka İddiada Hidayet Oğuzhan ve abdul Kadir Yapçan çetesinin Binden fazla Uygura para Karşılığı İkamet izni ve Kimlik aldığı ve Kimlik veya ikamet izni alananların isimlerinin listesi Yapçan ve Oğuzhana muhalif olan diğer Uygur Gurupların elnde Listesi olduğu ve bu listeyide Devletin ilgili kurumlarına verdiği ve Devletin İlgili kurumlarıda bu iddiaları araştırdığı Bilgisi İddiasıda vardır.
Bu İddialar doğrumu yanlışmı bilemeyiz ama her durumda her şeyde Sosyal medyasında videolar yayınlayan Hidayet Oğuzhan neden Doğu Türkistan STK’lar Başkanlığından ayrıldığını veya İstifa ettiğini yada Görevden alındığı için Basın açıklaması yapmıyor ?
Yeni Göreve gelen Prof. Dr. Ataullah Shahyar neden Basına kendi başkanlığı için her hangi bir açıklama yapmıyor? Hidayet oğuzhan hakında Uygur Milletini ve Türk Milletini bilgilendirmiyor ?
Eğer İddialar doğruysa Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu , Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Sivil Toplum Başkanlığı Üst düzey yöneticileri,Milletvekilleri ve Bakanlar ,İstanbul Valisi ,İçişleri Bakanı bu Yasak Aşk hakkında ne açıklama yaparlar o da merak konusu.
Uluslararası Doğu Türkistan Sivil Toplum Kuruluşları Birliği Başkanı Hidayet Oğuzhan’ın evli bir kadınla ilişki yaşadığı iddia edildi. Oğuzhan’ın görevden alınması için imza kampanyası başlatıldı.
Biz herzaman yazıyoruz dış ülke İstihbaratlarının Fonladığı ve desteklediği Kara Paranın cirit attığı ayrılıkçı Eylemci Aktevist Hidayet Oğuzhan, son dönemde çok ciddi ahlakî suçlamaların odağında. Uygur diasporasında büyük yankı uyandıran iddialara göre, Oğuzhan, Uygur bir vatandaşın eşiyle yasak bir aşk ilişkisi yaşadığı Change.org platformunda başlatılan bir kampanya, bu iddiayı gündeme taşıyarak Oğuzhan’ın Uygur derneklerinden istifasını talep ediyor.
SUÇLAMALAR VE UYGUR DİASPORA TEPKİSİ
Diaspora içindeki bazı kaynaklar, Oğuzhan’ın bu suçlamaları kabul ettiğini ancak buna rağmen istifa etmediğini bildiriyor. Eskiden Oğuzhan’a yakın arkadaşları ise Oğuzhan’ı sadece bu olayla değil, aynı zamanda toplumsal değerleri istismar etmek ve elinde bulundurduğu gücü suistimal etmekle de suçluyor. Kampanyada, ayrılıkçı Doğu Türkistan Maarif Dernekleri ve diğer Uygur hareketi liderlerine “bu hainin cezalandırılması” çağrısı yapılıyor.
Olay, Uygur diasporasında bölünmelere neden oldu. Kimi kesimler iddiaların açıkça sorgulanmasını ve yasal süreçlerin başlatılmasını savunurken, diğerleri bunun hareketin geneline zarar verebileceğini öne sürüyor. Şu ana kadar Oğuzhan’dan ya da Başkanlığını yaptığı Dernek’ten resmî bir açıklama yapılmadı.
Hidayet Oğuzhan, her hafta cuma günü çin konsolosluğu önünde bir gurup uygurla beraber yıllardır Çin ile Türk Milleti arasında
TCK’nın 216. maddesinde yer alan “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçu” somut bir tehlike suçu olarak düzenlenmiştir. Suç ile kamu düzeni, toplum huzuru ve barışının korunması hedeflenmiştir. Maddenin ihdas edilme amaçlarından biri de nefret söylemlerini sınırlandırmaktır.
Somut bir tehlike suçu olarak 5237 sayılı Kanun’un 216 ncı maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen ve kamu düzenini, toplum huzurunu/barışını himaye eden, esas itibariyle nefret söylemini sınırlandırmayı hedefleyen halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek suçu; halkı, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığına dayanarak birbirine karşı kamu düzeni için tehlikeli olabilecek şekilde düşmanlığa veya kin beslemeye alenen tahrik edilmesini cezalandırmaktadır.
Mahiyeti ve yapısı itibariyle 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 26 ncı maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 10 uncu maddesi ile teminat altına alınan düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti bağlamında suç tanımında gösterilen hassasiyetin uygulamada da gözetilmesinde zaruret bulunduğundan, kamu düzeni ve toplum huzurunu korumak gibi meşru bir amaca yöneldiğinde kuşku bulunmayan müdahalenin, demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanıp kaynaklanmadığının ve hakkın özüne dokunmadan ölçülü/orantılı bir müdahale olup olmadığının olaysal olarak mahkemece değerlendirilmesi gerekir.
Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere; suçu oluşturan “tahrik”, soyut saygısızlık ve reddin ötesinde, bir halk kesimine karşı düşmanca tavırlar gösterilmesini sağlamaya veya bu tür tavırları pekiştirmeye objektif olarak elverişli olmalıdır. Fail sübjektif olarak da bu amacı gütmeli, halk kesimini kin ve nefrete tahrik etmelidir. Bu kapsamda salt yüz çevirme, soyut bir red veya saygısızlık ifade eden bir davranışta bulunma veya bu yönde sözler sarfetme, suçun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Fiilin suç teşkil etmesi için bunların ötesinde, ağır ve yoğun bir tarzda kin ve düşmanlığa tahrikin var olması gerekir. Diğer bir tabirle etkili bir şiddet çağrısı ya da nefret söylemi içermelidir. Failin fiili, adet ve şahıs olarak muayyen olmayan toplum kesimi üzerinde kin ve nefret duygularının oluşumuna veya mevcut duyguların pekişmesine etkide bulunmalıdır.
Kin ve düşmanlık; “husumet beslenen konuya karşı tasarlayarak zarar vermeye, öç almayı gerektirecek şiddette nefret duymaya yönelik hareketlerin zemini oluşturan psikolojik bir hal” olarak açıklanabilir, “kin ve düşmanlık” ibaresinin anlamı da dikkate alındığında sadece “şiddet içeren ya da şiddet tavsiye eden tahrikler” madde kapsamında değerlendirilebilecektir.
5237 sayılı Kanun’un 216 ncı maddesinde yer alan düzenleme, doğrudan ifadenin içeriğini hedefe alarak bir sınırlama öngörmemektedir. İfadenin iletişimsel etkisinin muhatapları üzerinde yarattığı varsayılan etkiyi değil, somut vakıada kullanılan ifadenin yaratmış olduğu etkiyi dikkate almaktadır. Kamu güvenliğinin bozulması tehlikesinin somut olgulara dayalı olarak varlığı gereklidir. Bu tehlike, somut bir tehlikedir. Somut tehlikenin gerçekleşip gerçekleşmediği belirlenirken failin söz ve davranışlarının neden olduğu tehlike neticesine bakmak gerekir. Hakim, kullanılan ifadeler dolayısıyla bu tehlikenin gerçekleşip gerçekleşmediğini, dayanak ve noktalarını göstermek suretiyle belirleyecektir (Y8CD-K.2023/3842).
Somut eylemlerde halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçu unsurlarının oluşup oluşmadığının değerlendirilmesinde politik kaygıların da dikkate alındığı görülmektedir. Yargıtay suçun unsurlarını oluşması açısından önemli olan halk, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, bölge, kin ve düşmanlık, tahrik kavramlarını şu şekilde tanımlamaktadır (CGK-K.2005/30):
1. Halk: Maddede sözü edilen halk kavramı, ceza hukukuna göre, ortak duygu, çıkar, ideoloji ve manevi değerlerin bir araya getirdiği veya aynı değerleri paylaşan insanlar grubu olarak kabul edilmelidir. Suçun oluşumu açısından, hedef alınan halk kesimi gerek sayı itibariyle gerek toplum hayatı bakımından önem ifade etmelidir. Örneğin, işçiler, işverenler, memurlar, çiftçiler… yabancılar, yerliler, siyasi gruplar… yabancılar… masonlar” aynı bölge insanları vb. halk olarak kabul edilir.
2. Sosyal Sınıf: Maddede yazılı bulunan “sosyal sınıf” iktisadi sınıflar anlamına gelmemekte, toplumun yapısındaki yeri ve özelliği ile varlık kazanmış; aynı toplumsal düzeydeki bireylerin toplamından oluşan çiftçi, esnaf, mülk sahibi, tüccar, memur, işçi gibi grupları kapsamakta olduğu öğreti ve içtihatta kabul edilmektedir. Dahası, kendi içinde organize olmamış, kendiliğinden oluşmuş ancak devamlılığı bulunan büyük insan kategorileri de genel anlamı ile sosyal sınıf kabul edilmektedir.
3. Irk: Maddede yazılı ırktan “genetik bakımdan şartlandırılmış, oldukça sabit olarak kuşaktan kuşağa geçen beden karakterlerinin toplamı” anlaşılmalıdır.
4. Din: “Kutsal varlıklara bağlılık ve inanç dindir, her din bu dinden olanlar arasında manevi bir birlik meydana getirir.” (Önder, age, s. 416) Dinsel inançlar ve dinsel duygular da tahrik konusu yapılmamalıdır. Ayrı din mensupları arasında kin ve düşmanlık yaratılamayacağı gibi, aynı dini ve hatta aynı mezhebi kabul edenler arasında da farklı anlayışı, sapkınlık, dinsizlik vb. gibi göstermek ve bu bağlamda, esasen bir dine mensup olmasına karşın farklı göstermek, dinsiz olarak nitelemek ve varsayım temeli üzerinden tehlikeli bulunması da bu kapsamda düşünülmelidir. Aynı din içinde, halkın bir kesiminin, varsayılan dini düşünce farklılığına dayalı olarak, dini saikle hareket edilmesi suretiyle kin ve düşmanlık yaratacak ölçüde inanmayanlar biçiminde nitelenmesi suçun oluşması için yeterli sayılmaktadır.
5. Mezhep: Dinlerde esaslara uygun, ancak dinin içinde anlayış ayrılıkları mezhepleri oluşturur ve dinlere bağlı olarak ortaya çıkarlar.
6. Bölge: Yargıtay Ceza Genel Kurulu yukarıda anılan 27.10.1998 tarihli kararında bölgeyi, “idari veya ekonomik birlik, toprak veya iklim koşullarına göre belirlenen toprak parçası” olarak tanımlamıştır.
7. Kin ve Düşmanlık: Farsça bir kelime olan kin, “bir kimseye veya bir şeye karşı duyulan ve öç almayı gerektiren şiddetli düşmanlık, garez; yine Farsça bir kelime olan düşman, “birinin kötülüğünü isteyen, ondan nefret eden, ona zarar vermeye çalışan kimse” ve düşmanlık da “husumet besleyen konuya karşı düşünerek, tasarlayarak zarar vermeye, onu mağlup etmeye yönelmiş kin duygusu” olarak tanımlanmaktadır.
8. Tahrik: Tahrik ise, başkalarına, belirli yönde hareket etmeleri için, açık bir psikolojik baskı demektir. Kişiyi harekete getirici, iradesi üzerine doğrudan doğruya psikolojik etki yapmaya yönelik bir davranış anlamındadır.
TCK m.216’da düzenlenen suçun cezalandırılabilmesi için halkın kin ve düşmanlığa tahrik edilmiş olması yeterli değildir. Bu fiilin cezalandırılabilmesi için fiil nedeniyle ayrıca kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması gerekir. Yargıtay kararlarında açık ve yakın tehlike kavramı şu şekilde ifade edilmiştir :
“Açık ve yakın tehlike” kavramı hukukumuza ilk kez Amerikan Hukukunda 4748 sayılı yasa ile 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasına daha sonrada 5237 sayılı TCK.nun 216. maddesine girmiştir. Bu kavramdaki “açıklık” tehlikenin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortada olmasını, “yakınlık” ise düşünce açıklamasında kullanılan kelimelerin somut tehlike yani zarar yaratma olasılığına yakın olmasını ifade eder. Tehlikenin açık ve yakın olup olmadığı mahkemeler tarafından saptanacaktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de ifadenin içeriğine, ifadenin açıklanmasındaki özene, yapıldığı bağlama, açıklamayı yapanın toplumdaki konumuna ve amacına, açıklamanın konusuna yada hedef aldığı kişi veya gruba düşünce açıklamasının potansiyel etkisine, ifadeyi açıklayanın düşüncesini başka kavramlarla dile getirebilmesinin mümkün olup olmadığına, uygulanan yaptırımın oranlılığı ile potansiyel caydırıcı etkisine, yargısal korumanın etkililiğine, kısıtlanan düşüncede mahkemelerin ortaya koyduğu gerekçelere göre değerlendirme yapmaktadır (Y8CD-K.2020/10890).
Dini Değerleri Aşağılama Suçu
Yargıtay uygulamasına göre, dini değerleri aşağılama suçunun (TCK m.216/3) unsurları ise şu şekildedir:
TCK’nın 216/3. maddesinde düzenlenen “dini değerleri aşağılama” suçunun hareket unsuru; halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri kamu barışını bozmaya elverişli biçimde alenen aşağılamaktır. Buradaki dini değerlerden maksat, inanç sistemi, dini büyükler, ibadet yer ve şekilleri gibi o inanışı temsil eden ve inananlarca dini kıymet atfedilen her türlü şey anlaşılmalıdır. Madde metnindeki asıl hareket unsuru dini değerleri aşağılamaktır. Doktrinde aşağılamak “değer vermemek, önemsiz, anlamsız, gereksiz ve yararsızlığını belirterek kişilerdeki saygı ve güven duygularını sarsmak” olarak tanımlanmıştır. Bu aşağılamanın mutlaka alenen yapılması gerekir, aleniyet suçun kurucu unsurudur. Her türlü aşağılama, 216/3. maddesinde düzenlenen suçu oluşturmaz, bu aşağılamanın kamu barışını bozmaya elverişli niteikte olması gerekir. Kamu barışını bozmaya elverişli olmaktan maksat ise, aşağılama fiilinin bireylerin taşıdıkları, barış esasına dayalı bir hukuk toplumunda yaşadıklarına dair duyguyu zedelemesi veya zedeleme ihtimalinin somut biçimde ortaya konmasıdır. Görüldüğü gibi bu suç bir tehlike suçu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bahse konu eylemin gerçekleştirilmesi ile, halkın dini değerlerinin aşağılandığı duygusuna kapılması önemli değildir. Objektif olarak eylemin aşağılayıcı nitelikte olması yeterlidir. Ayrıca bu suç somut bir tehlike suçu olarak kabul edilmelidir. Bu suretle hakim kararında suça konu eylemle ne şekilde kamu barışının bozulmaya elverişli olduğunu tartışmak durumundadır. Başka bir deyişle, dini değerlerin her türlü aşağılanması anılan suçu oluşturmamaktadır, aynı zamanda bu aşağılamanın kamu barışını bozmaya elverişli olması da gerekir (Y18CD-K.2019/598).
Suçun Basın Yayın Yoluyla İşlenmesi
Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçunun basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranına kadar artırılır (TCK m.218).