ÖLÜM TOHUMLARI ; Bölüm 2
Erken GDO Araştırmaları ve Baba Bush
İlk GDO düzenlemeleri Reagan‘ın idaresinde başlatıldı ve DNA ve RNA araştırmalarında, ABD zaten bir numaraydı. Bu dönem de hükümet biyo-teknoloji ve tarım işlerinde aşırı bir partizanlık gösterdi.
Sağlık ve güvenlikten sorumlu pek çok hükümet mercii görevlerinde başarısızdı. ABD’deki ilk GDO ürünü piyasaya sürüldüğü zaman Reagan idaresi, kapılarını, kalıtım güdümleme (hileli yönetimle) ilgilenen Monsanto ve diğer özel şirketlere açmaya hazırlanıyordu. Bu konunun kilit ismi sonradan başkan seçilecek olan eski CIA başkanı George Bush’du.
“Monsanto” ve “Özde Denklik” Dolandırıcılığı
1986’da Bush, Monsanto şirketinin yöneticileriyle Beyaz Saray‘da stratejik bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Eski Tarım Bakanlığı görevlisi Claire Hope Cummings’e göre gazetelere yansımayan bu toplantının amacı, ortaya çıkmakta olan biyo-teknoloji endüstrisinin “denetimsizleştirilmesi” idi. Monsanto‘nun daha önceleri de hükümetle ilişkileri olmuş, Vietnam savaşı sırasında Turuncu Madde isimli ölümcül bir bitki ilacı üretilmişti. Ayrıca uzun bir rüşvet, dolandırıcılık ve örtbas sicili bulunmaktaydı.
Dr. Pribly o zaman Ulusal Gıda ve İlaç İdaresinde (FDA) çalışan 17 hükümet bilim adamından biriydi ve çalışmalarından biliyordu ki, bir bitki hücresine yeni bir gen yerleştirildiğinde istemeden de olsa, yeni zehirler (toksin) ortaya çıkabiliyordu. 1992’de Bush, Pandora’nın kutusu (GDO) açmaya hazırdı. Başkan GDO gıdalarının diğer sıradan bitkilerle (mısır, soya fasulyesi, pirinç ve pamuk) “özde denk” olduğunu bildirdi. “Özde denk” olan bir gıda için, hormon veya zehir testleri yapmaya ne gerek vardı? Birçok konuda hükümetin düzenleyici kurumları, yeni ürünün zararlı olmadığına hükmederek, sadece gerekli bilgileri onlardan temin ettiler ve bu kurumlar asla dev şirketlerin üstüne gitmediler.
GDO Projesine Düşen Bomba
110 günden fazla bir süre GDO’lu patateslerle beslenen farelerde, gözle görülür bir farklılık oluşmaya başladı. Aynı deneyde, normal patatesle beslenen farelere göre daha küçük ve kilo olarak da daha zayıflardı. Asıl dehşet verici durum deneklerin, kalp, beyin ve ciğerlerinin de küçük olmasının yanı sıra bağışıklık sistemlerinin de zayıflamış olmasıydı. Pusztai, bu durum karşısında çok tedirgin olmasına rağmen, TV’de yayınlanan bir program öncesi son verileri açıklamadı. Daha sonradan yaptığı açıklamada, halkı paniğe sevk etmek istemediğini belirtti.
Clinton, Blair ve “Politik Bilim”
Pustzai’in bulguları, karanlıkta kalmış gerçekleri su yüzüne çıkardı. Rowett’teki eski iş arkadaşları, Pusztai’nin, James tarafından susturulma emrinin, Başbakan Blair‘dan geldiğini bildiklerini söylediler. Blair, ne pahasına olursa olsun Pusztai’nin susturulması emrini vermişti. Blair’e de bu komut, ABD Başkanı Clinton’dan gelmişti. James de, işini ve kuruluşun alacağı mali desteği kaybetmemek için, eski meslektaşını bir kalemde siliverdi.
Orskov’un elindeki bilgi bomba niteliğindeydi. Demek ki gizli bir şirketin menfaatleri, Amerikan ve İngiltere Başkanı’nı seferber edebiliyordu. “Monsanto“nun bir telefonu, dünyanın önde gelen bilim adamlarının saygınlığını yok edebiliyordu. Bu GDO‘nun, dünyada hızla yayılmasına önayak olabileceği gibi, bilimin, gelecekteki bağımsızlığına ve akademik özgürlüğüne gölge düşürebilirdi.
Kurnaz Rockefeller
ABD Başkanı olabilmek için yanıp tutuşan eski New York valisi Nelson Rockefeller, o dönemin güç oyunlarında en belirleyici figürlerden biriydi. Nelson Rockefeller, kardeşleri David, Laurance, Winthorp ve John’la birlikte pek çok vakıf ve vergiden muaf dernek yönetiyordu. Ekonomik buhranın etkili olduğu 70’li yılların başlarında, bazı nüfuzlu ailelerdeki belli kişiler, ABD’nin küresel politikalarında önemli değişiklikler yapmasına karar vermişlerdi. Rockefeller ailesinde politika ve iş dünyasında en ayrıcalıklı kişiler, David ve Nelson Rockefeller’dı. Ailenin güç merkezleri de, 1. Dünya savaşı sonrası New York Belediye Meclisi Dış İlişkiler Konseyiydi.
Rockefeller, ABD güç merkezini oluşturmaktaydılar. Aile ve aileye bağlı pek çok vakıf, Amerikan tarihi boyunca yönetim, eğitim ve özel sektörde başka bir ailenin olmadığı kadar hâkim olmuştu. Dışişleri Bakanı Kissinger, aile tarafından seçilmiş ve himaye altına alınmış, 1950’lerin sonunda Rockefeller Vakfı’nda çalışmaya başlamıştı.
Brezinski ve “Üçlü Komisyon”(TC)
Bu yeni ve üst düzey teşkilatın düşünce yapısı, konseyinkiyle çok benzemekteydi. Yalnızca Avrupa’nın politik elitini değil, David Rockefeller ve Maine’den komşusu Zbigniew Brezinski arasındaki konuşmaların sonucu, artık Japonları da bünyesinde bulundurmaktaydı. Brezinski, Columbia Üniversitesinde Rus Çalışmaları Merkezinde profesörken, Rockefeller vakıflarından yüklüce bağış alıyordu.
Brezinskiçok yakın bir zamanda yazdığı kitabında, kapalı kapılar ardında yapılacak toplantılarla, Amerikan şirket ve bankalarının, Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya’daki elit iş çevreleri ile birleşmesini öneriyordu.
Brzezinski, David Rockefeller tarafından “Üçlü Komisyon“un başına getirilmişti. Bu komisyon Rockefeller‘ın iş ortakları olan birçok uluslararası elitin, finansal ve ekonomik olarak bağlantılı olduğu, politik ağırlıklı eşsiz bir şebekeydi. Amaçları, Rockefellerlar‘ın tasarladığı, yine bir komisyon üyesi olan George H.W. Bush’un sonradan söylediği gibi “Yeni Dünya Düzeni“ni kurmaktı. Bunu da 90’lardan itibaren “küreselleşme” diye adlandırdığımız yöntemle yapmaya başladılar.
Bu konudaki ilk makale, Harvard profesörlerinden Samuel Huntington tarafından “Medeniyetler Çatışması” isimli kitapla kaleme alındı. Bush yönetimi, teröre karşı açtığı savaşları hep bu Medeniyetler Çatışması kitabına dayandırmıştı. 1975’te Huntington‘un kullandığı başlık “Demokrasi Kriz”iydi.
Huntington uyarmaya devam etti:
“Verimli bir demokratik siyasi sistem, genellikle bazı birey ve gruplara karşı duyarsızlığı ve karışmamayı gerektirir. Gizlilik ve hile, hükümetin kaçınılmaz özelliğidir.“
Kissinger ve Gıda Politikaları
1973’de Kissinger, ABD’nin tüm dış politika kontrolünü kendi eline almak için girişimlerine başladı. Hem Dışişleri Bakanı hem de Başbakan‘ın Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak Kissinger “gıda“yı, petrol jeo-politikasıyla beraber en ön sıraya koydu. Bu, gerçek durumu, yani artık Amerikan tarım endüstrisinin aile işi olmaktan çıkıp, küresel şirket tarımcılığına dönüşümünü örtmeye çalışan bir kılıftı. Kissinger o dönemde bir gazeteciye, “dünya hâkimiyeti” konusunda şu görürüşü ortaya koymuştu:
“Petrolü kontrol edersen, ulusları kontrol edersin, yiyeceği kontrol edersen, insanları kontrol edersin.”
1974’de Birleşmiş Milletler, Roma’da büyük bir Gıda Konferansı düzenledi. Roma konferansında ABD’nin liderliğinde iki ana tema tartışıldı. Bunlardan birincisi, dünya gıda kıtlığı açısından sözde alarm verici derecede artan nüfustu ki, bu tek yanlı bir tespitti.