ÖLÜM TOHUMLARI , Bölüm 7 Sperm Öldürücü Mısır
ÖLÜM TOHUMLARI , Bölüm 7 Sperm Öldürücü Mısır
Peki nasıl olur da bu durum ABD’deki Rockefeller Vakfı, Ford Vakfı ve diğer büyük oyuncuların uzun dönemli nüfus kontrolü stratejileriyle ilişkilendirilebilir? Yanıt kısa sürede ortaya çıkacaktır.
San Diego’da küçük bir biyo-teknoloji şirketi olan Epicyte, Eylül 2001’de yaptığı bir çalışmayla ilgili olarak bir basın toplantısı düzenledi. Gebeliği engelleyen mısır. Gebelik bağışıklığı olarak bilinen bir durumu olan kadınlardan, antikorlar aldılar ve bu kısırlaştırıcı antikorların üretilmesini düzenleyen genleri ayırdılar ve kalıtım mühendisliği yöntemlerini kullanarak, mısır bitkisinin oluşmasını sağlayan mısır tohumlarına bu genleri iliştirdiler. “Sperm öldürücü antikorlar üreten mısırlarla dolu bir seramız var” dedi, Epicyte Başkanı Mitch Hein övünerek.
Yaptıkları kısa kamuoyu açıklamasında Epicyte, dünyanın “aşırı nüfus artışı” sorununa bir çözüm olarak sundukları sperm öldürücülü mısırın, 2006 ya da 2007’de ticari olarak piyasaya sunulacağını tahmin etti. Basın açıklamasından sonra insan spermini öldürecek sperm öldürücü mısır yaratmadaki Epicyte’nin çığır açıcı başarısı ile ilgili tartışma sona erdi. Epicyte, Mayıs 2004’de Kuzey Carolina (Karolayna)’dan bir biyo-teknoloji şirketi olan Pittsboro tarafından satın alındı.
Gizli Gündem: GDO Temelli Biyolojik Silahlar
ABD ve İngiltere hükümetlerinin, genetik olarak değiştirilmiş tohumları acımasızca tüm dünyaya yayma girişimleri aslında Rockefeller Vakfı‘nın 1930’lardan beri onlarca yıldır süren Nazi soy arıtım araştırmalarına para aktardığı sır siyasetinin uygulanmasıydı. Yani Anglo-Sakson Beyaz seçkinlerin, daha koyu renkteki soyların nüfuslarını toplu halde azaltması. Bu çevreler gördüler ki savaş, nüfus azaltımı için çok pahalıydı ve pek de etkili bir yol değildi. 1925’te İngiltere’den koyu ırkçı Winston Churchill, biyolojik harp olanaklarını destekleyen yorumlar yaptı ve:
“İnsanlar ve hayvanlar üzerinde bilinçli olarak kullanılabilecek salgın hastalıkları, mahsulleri yok edecek bakterileri, at ve sığırları öldürecek şarbonu sistemli bir şekilde üretebilen” bir hükümete ihtiyaç duyulduğunu yazdı. Sene 1925’di.
Konuyu ABD’deki üst rütbeli askeri çevrelerde tartışan, ABD Hava Kuvvetleri (USAF) Hava Doktrin, Araştırma ve Eğitim Koleji’nden Yarbay Robert P. Kadlec, 1990’da yazılan Geleceğin Savaş Alanı adlı kitapta; genetiği değiştirilmiş mahsullerin biyolojik harpteki gücünü tartıştı. GDO temelli biyolojik silahlardan “düşük maliyetli kitle imha silahları” olarak bahsetti. Şöyle diyordu Kadlec:
“Diğer kitle imha silahlarıyla kıyaslandığında, biyolojik silahları ucuzdur. Teknoloji Ofisinin yaptığı son bir değerlendirme raporu, bir Biyolojik Harp cephaneliğinin maliyetinin 10 milyon dolara kadar düşebileceğini rapor etmiştir. Tek bir nükleer silahın geliştirilmesinin, 200 milyon dolar olduğu göz önüne alınırsa bu çok düşük bir rakamdır.” Kadlec, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Biyolojik silahları bir salgın ya da doğal olarak ortaya çıkan bir hastalık kisvesi altında kullanmak saldırgana, saldırısını inkâr etme fırsatını verir. Bu bağlamda biyolojik silahlar, nükleer silahlardan daha fazla imkânlar sunmaktadır.”
Kuş Gribi Paniği Nasıl Pompalandı?
Başkan George W. Bush’un listesindeki acil önlemler arasında öncelikli bir diğer konu da Kongre’yi, Kaliforniya’da geliştirilen bir ilaç olan Tamiflu için ek 1 milyar dolarlık harcamayı kabul etmeye çağırmaktı. Bu ilaç, Waşington ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından, genel veya mevsimsel gribin belirtilerini azaltan tek uygun ilaç olarak ciddi bir şekilde öneriliyordu.
Bu nedenle, “muhtemelen” kuş gribinin belirtilerini de azaltabilirdi. İsviçre’deki büyük ilaç firması Roche, Tamiflu üretim lisansına sahip tek firma idi. Kuş gribi virüsünün, öldürücü H5N1 türü ve insandan insana bulaşması hakkındaki korkunç hikâyelerin uluslararası ve ABD’deki basın yayınında gittikçe artması, Roche Şirketi‘nde siparişlerin birikmesine sebep olmuştu.
2004 yılında Rumsfeld halen Savunma Bakanı iken, ona bağlı olan Sağlık İşleri Sekreter Yardımcısı; Kuş Gribi‘ne yönelik bir önerge yayınladı. Bu belgede; ” … oseltamir (Tamiflu), kuş gribini önlemede ve tedavi etmede kullanılacaktır. H5N1‘in oseltamire duyarlı olduğu konusunda kanıt mevcuttur. Bununla birlikte ilacın temini dünya genelinde sınırlıdır ve kullanımına öncelik verilecektir” diye belirtmektedir. 2004 Pentagon önergesi, dünya genelindeki hükümetler tarafından panik halinde Tamiflu alınmasına önemli bir katkıda bulunmuştur.
Tam olarak doğrulanmayan raporlar, Rumsfeld‘in halen Savunma Bakanı iken önceki firması olan Gilead‘dan 18 milyon dolar değerinde ek hisse senedi aldığını ve bunun onu Gilead hisse sahipleri arasında en büyük değilse de büyüklerden biri yaptığını açıklamaktadır. Rumsfeld, hak sahipleri ve Gilead hisselerindeki artış üzerinden bir servet yapmak için uğraşırken; panik içindeki dünya, halen kuş gribine karşı tedavi kapasitesi belli olmayan bir ilacı almak için yarışmakta idi.
Kissinger ve Biyolojik Savaş
1968 yılında Kissinger, mikrop savaşı ve nüfus kontrolü için kullanılabilecek “gentetik biyolojik maddeler” konusunda güncellenmiş bilgi istediğinde, genetik değişikliğe uğratılmış rekombinant grip virüsleri, ABD Hükümeti Özel Virüs Kanser Programı araştırmacıları tarafından henüz yeni üretilmişti. Bu program sırasında, kanseri, tıpkı grip gibi hapşırma yoluyla yayacak silahlar üretilmesi için, grip ve grip panzeri olacak virüsleri çabuk etki gösteren lösemi virüsleri ile birleştirildi. Kanser araştırmacısı Dr. Leonard Horowitz’e göre; bu araştırmacılar, ayrıca insan ve maymunlardaki kanser yapıcı etkileri saptamak için kanser (sarkoma) virüsü de toplamışlardı.
2003 yılındaki öldürücü Kuş Gribi virüsü türü hakkında ani olarak ortaya çıkan küresel korkuya biraz değil oldukça şüpheyle yaklaşmak gerekir.
Kuş Gribi Korkusu: Kime Yaradı?
Savunma Bakanı Rumsfeld, yalnızca Birleşik Devletler, Birleşik Krallık ve diğer hükümetlerin kendi “tamiflu”sunu depolamasından kâr etmedi. Kuş gribi korkusu aynı zamanda Arkansas temelli Tyson Foods modeline dayalı fabrika tavuk çiftliklerinin ve tarım endüstrisinin küresel hâkimiyetini genişletmek için de kullanıldı.
Ne ilginçtir ki, küresel tarım endüstrisi devlerinin, büyük, sıhhi olmayan ve haddinden fazla kalabalık fabrika tavuk çiftlikleri, H5N1 ve diğer hastalıkların olası kaynağı ve dağıtıcıları olarak kabul edilmediler. Onun yerine özellikle Asya’da ailelerin işlettiği, en fazla 10-20 tavuktan oluşan küçük tavuk çiftlikleri Kuş Gribi histerisinde hedef olarak gösterildi.
Birleşik Devletlerdeki tavuk-üretimi ve katliamının endüstrileşmesi, 2003’de öyle bir noktaya ilerlemişti ki, Asya’dan ilk H5N1 kuş gribi virüs vakaları bildirilmeye başladığı zaman, Birleşik Devletlerdeki tavuk eti üretimi ve işlenişi, beş dev küresel tarım işletme şirketi tarafından yönetiliyordu. Gerçekten de Watt Poultry USA ticaret verilerine göre; 2003’de Birleşik Devletlerdeki tavukçuluk üretiminde hepsi dikey olarak bütünleşmiş beş şirket, karşı konulamaz bir egemenliğe sahipti.
Kuş Gribi’nin Asıl Kaynağı: Fabrika Tavukçuluğudur
Bu beş şirket; dünyada en büyük olan Tyson Foods, Gold Kist., Pilgrim’s Pride, ConAgra Poultry ve Perdue Farms idi. Ocak 2007’de Pilgrim’s Pride, Gold Kist’i satın alarak, en büyük tavukçuluk devini yarattı. Hepsi birlikte Birleşik Devletlerde üretilen tüm yemeye-hazır tavukçuluğun %56’sını karşılayarak, haftada 370 milyon pound pişirmeye- hazır tavuk ürettiler. 2005 yılında Birleşik Devletlerdeki fabrika tavuk çiftlikleri, neredeyse 9 milyar “ızgaralık piliç” veya etlik tavuk ya da 48 milyar poundluk tavuk eti üretti. Bu tavuk etinin 6.314.000.000 poundunu Tyson Foods‘a ev sahipliği yapan Arkansas Eyaleti üretti.
Gittikçe artan sayıdaki hayvan sağlığı uzmanına göre, korkunç yeni hastalıkların ve H5N1 gibi virüslerin asıl kaynağı, Asya’nın serbest-gezinen tavuk işletmeleri değil, fabrika tavukçuluğuydu.
Yeni bin yıla girerken, dev Amerikan tavuk endüstrisi, dünya tavuk üretimini küreselleştirmek için sahnedeydi. Kuş gribi, cennetten veya cehennemden sadece bu iş için gönderilen bir hediyeydi sanki. Bu şirketler için en bariz hedef, büyük Asya tavukçuluk pazarı idi. Asya hükümetleri, Dünya Sağlık Örgütü ve uluslararası baskılar nedeniyle çiftçileri, tavukları kafes altına almaya zorlarsa küçük işletmeler çökecek, Tyson Foods veya Tayland temelli CP Group gibi büyük tavukçuluk firmaları zenginleşecekti. Şubat 2006 yılında, GDO(Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) işleri ile ilgilenen bir kuruluş olan GRAIN tarafından yayınlanan detaylı bir raporda; Tayland temelli CP Group ve diğer fabrika tavuk çiftliklerinin bulunduğu “nerdeyse her yerde kuş gribinin görüldüğü” açıklandı.
Monsanto Şirketi: Delta &Pine Land’ı Alıyor
2006 ağustosunda bir yaz günü, dünyanın büyük bir çoğunluğu tatil eğlenceleriyle meşgulken, Rockefeller Vakfı’nin yıllardır insan ırkını kontrol rüyasının son perdesinin gerçekleşmesi için bir şirket alımı gerçekleşti.
15 Ağustos 2005’de, GDO’lu şirket tarımcılığının Goliath’ı olan Monsanto Şirketi, Mississippi Scott’taki Delta & Pine Land‘ı satın almak için yeni bir açık artırma ilan etti. Kapanış fiyatı nakit 1.5 milyar dolar idi. 1999 yılında aynı hamleyi denediği zaman, toplumun protesto fırtınası sonucu geri adım atmaya zorlanmasının aksine, bu sefer alım neredeyse fark edilmeden gerçekleşti. Monsanto‘nun, Delta & Pine Land’i alması için düzenlenecek ikinci açık arttırmanın zamanı ile, Delta & Pine Land‘in “Kısır Tohum“u (Terminatör) pazarlamaya hazır olacaklarını açıkladıkları zaman aynıdır.
Papa 16. Benedict’in Tepkisi: “Tanrı’nın Yerine Geçme Çabası“
14 Nisan 2006’da Roma Katolik Kilisesi’nin en yüksek otoritesi Alman kökenli Papa 16. Benedict, net ve cesur bir demeçte bulundu ve genetik bilimcileri, Tanrı olmayı oynamakla suçladı. Papa, genetik mühendisliği alanındaki en son bilimsel gelişmeleri işaret ederek, Tanrı tarafından istenilen ve plânlanan yaşamın gramerini değiştirme teşebbüslerine karşı sert bir şekilde uyardı. Genetikçilere; “Tanrı olmadan, Tanrı’nın yerini almaya çalışmak riskli, tehlikeli ve delice bir cürettir” diyerek eleştirdi. Modern, sosyal, şeytani gelenekleri, keskin bir şekilde suçlayarak, bunların, insanlığı yok etme çabasında olduğunu söyledi.
16. Benedict daha sonra “aileyi ortadan kaldırmayı hedeflemiş şeytani bir gurur” olan “anti-genesis”den (yaratılış karşıtlığı) bahsetti. Bu, hayvan veya bitki olsun hayat biçimleri üzerinde kalıtım mühendisliği uygulaması hakkında kilise tarafından yapılan en güçlü ve açık suçlama idi. Bu durum, aynı kilisenin elemanlarının on yıldan fazla bir zamandır, Rockefeller Vakfı içindeki ve çevresindeki gurup tarafından (desteklenen ve finanse edilen insan üremesi üzerine gittikçe artan şiddetli saldırıya (John D. lll‘ün Nüfus Konseyi‘nden, Henry Kissinger’in NSSM 200‘ü ve özel üretilmiş Tetanoz ile insanların gizlice aşılanmasına kadar) direnmeye yönelik önceki çabalarını destekledi. Birkaç kısa haber dışında Papa’nın yorumları, büyük küresel medya tarafından örtbas edildi.
“Nüfusu azaltımı” ve “genetiği değiştirilmiş mahsuller”, aynı “büyük stratejinin parçaları” idi. Dünya nüfusunun haşin bir şekilde azaltılması; soykırım, tüm nüfus gruplarının sistemli olarak yok edilmesi, “dünyanın açlık sorununu çözme” adı altında çok bilinen kasıtlı bir politikanın sonucuydu. Henry Kissinger’in şu sözü herşeyi açıklıyordu:
“Petrolü kontrol edersen, ülkeyi kontrol edersin; gıdayı kontrol edersen, insanları kontrol edersin.
Derleyen: Hilal Nevruzoğlu
yaklasansaat.com
Kaynak: F. William Engdahl, Ölüm Tohumları, çev. Özgün Şulekoğlu, Bilim + Gönül Yy, Nisan 2009, İstanbul.