Site Rengi

Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C
Smiley facehttps://cesurtv.com/
Smiley face

NASREDDİN HOCA

21.03.2021
671
A+
A-
NASREDDİN HOCA

NASREDDİN HOCA

Vizyon Ege, Kim Kimdir?

Düşünür, bilgin (D.1208, Hortu köyü / Sivrihisar / Eskişehir – Ö. 1284, Akşehir / Konya). Yaşadığı dönem ve yöre hakkındaki en önemli kanıtlar Akşehir’deki türbesi, soyundan geldikleri söylenen kişilere ait mezar taşı kitabeleri ve adına kurulmuş olan vakıfla ilgili Fatih Sultan Mehmed dönemine ait bir arşiv belgesidir. Doğduğu köyün imamı olan babası Abdullah Efendi’den sonra bu görevi kendisi üstlendi. Daha sonra Akşehir’e göç ederek burada kadılık yaptı. Hortu köyünde Nasreddin Hoca’ya ait olduğu söylenen bir ev yıkıntısı ve onun soyundan geldiklerini söyleyen kimselerin bulunduğu birçok kaynakta belirtilmektedir. Ayrıca Mükrimin Halil Yinanç, Hoca’nın oğullarına ait mezar taşlarını Sivrihisar yakınındaki Sultana köyünde gördüğünü söylemiştir. Nasreddin Hoca’nın kızlarından birine ait olduğu sanılan bir mezar taşı da Sivrihisar’da bulunmuştur. İstanbul’un ilk kadısı, Fatih Sultan Mehmed’in hocası olan Sivrihisarlı Hızır Bey’in de annesinin Hoca’nın torunlarından olduğuna dair bilgilere kimi kaynaklarda rastlanmaktadır.

Nasreddin Hoca üzerine yapılan araştırmalarda, XIII. yüzyılda Selçuklu Türkleri döneminde yaşadığı ve Akşehir’deki türbesinde yatmakta olduğu görüşü yaygın olarak kabul görmektedir. Başta Evliya Çelebi olmak üzere (Seyahatname III) kimi tarihçiler ve araştırmacılar Hoca’yı I. Murat, Yıldırım Bayezid ve Timur’un çağdaşı gibi göstermiştir. Hatta Evliya Çelebi, Hoca ile Timur arasında geçen bir konuşmayı aktarmaktadır. Ancak bu savlar doğru değildir. Çünkü Timur ile konuşan kişi “Kendernâme”nin sahibi olan şair Ahmedî’dir. Hoca’nın kimliğine dair doğru yanlış çok sayıda ve çok farklı bilgiler vardır. Bu tür varsayımlar, Nasreddin Hoca hakkında yapılmış olan araştırmaların sonucunda varılmış olan ortak kanaatler göz önünde bulundurmadan kaleme alınmıştır. Bunlardan biri de, birtakım söylentilerden hareketle, Hoca’nın, Ahî Evran diye bilinen Hâce Nasîrüddin Mahmûd el-Hûyî olduğunun ifade edilmiş olmasıdır.

Fıkraları dikkatle incelendiğinde, Müslüman Türk halkının mizah simgesi olan Nasreddin Hoca’nın hazırcevap bir kişi olduğu; insanları kırmadan, incitmeden, ironik bir dille doğruları söyleyen, yeri geldiğinde kendisiyle de alay etmesini bilen bir tip olduğu görülür. Hatta halkın, yönetsel ve öteki otorite sahiplerini doğrudan eleştiremediğinde, her çağda Hoca’nın fıkraları türünden ifadeler aracılığıyla bu gereksinimini karşıladığı görülür. Fıkralarının çoğunda sıradan bir köylü gibi tarlasında, bağında çalışır, ormana odun kesmeye gider, zaman zaman da kente iner. Bu kent çoğu kez Akşehir, Sivrihisar ya da Konya’dır. Ancak Hoca’nın kimi zaman bir âlim, kimi zaman bir bilge kişi, kimi zaman da kadı, tabip, hoca ve elçi kişiliğine büründüğü de görülür.

Enis Batur, Pertev Naili Boratav’ın “Nasreddin Hoca” (1996) kitabına yazdığı sunuş yazısında; “Her kültürün büyük sözlü kaynakları, bu kaynakları harekete geçiren büyük simge-kahramanları olur: Hikâye1eri ağızdan ağıza, yöreden yöreye, dilden dile dolaşırken çoğalır, değişir, aslından zenginleşerek uzaklaşır, aslına zenginleşmiş olarak döner, dönüşür, birikir. Anadolu kültürünün en güçlü figürü hiç şüphesiz Nasreddin Hoca’dır.

Bir başlangıcı, bir gerçekliği var mıdır bu damarın; bir yüzü, bir künyesi, sicili var mıdır Hoca’nın, belli bir noktadan sonra bunu kestirmek hem güçleşir, hem de anlamını yitirir: Birden fazla doğum yeri, doğum tarihi, giderek çoğul sayılabilecek bir kimliği olma Nasreddin Hoca’nın halkı simgelediği görüşünü doğrular.” der. Bu sözler aslında bir gerçekliğin dile getirilişidir.

Nasreddin Hoca fıkraları Batı ve Doğu ülkelerindeki yaygın fıkralarda işlenenlerle karşılaştırıldığında, bunların Tayland, Pencap ve Türkistan ile Almanya, Fransa, İngiltere, İber yarımadası, Baltık ülkeleri ve İskandinavya, Kuzey Afri¬ka, Mısır ve Sudan dahil geniş bir coğrafyayı kapsadığı görülür. Bu temaların bir bölümü rastlantı ya da doğal benzerliklerle açıklanabilirken, birçoğunun aynı kaynaktan geldiği anlaşılmaktadır. Dikkat çeken diğer bir konu da başta Arapların Cuhâ’sı olmak üzere, Amerikalıların Paul Bünyan’ı, Bulgarlar’ın Hıtar Petar’ı, İngilizlerin Joe Miller’i, İtalyanların Bertoldo’su, Rusların Balakirevv’i, Yugoslavların Kerempuh ve Era’sı, Japonların Ikkyu’suna ait fıkraların Hoca’nın fık¬ralarıyla benzerlik göstermesidir. Hatta Türkiye’de bile Hoca ile ilişkilendirilebilecek Karagöz, Hacivat, Ebleh Mehmed, İncili Çavuş gibi tipler vardır. Ancak tarihî gerçek ne olursa olsun Anadolu’dan yayılan Nasreddin Hoca fıkralarının Doğu İslâm zekâsının özel bir ürünü olduğu kabul edilmektedir. Bu durum onu bütün Doğu İslâm dünyasının ortak kahramanı yapmıştır. Türkistan’da Çin’nin İli vadisinden Kafkasya’ya, İran Azerbaycan’ından Arabistan’a, Türkiye, Mısır ve Akdeniz kıyılarından Tunus, Kırım ve Kazakistan’a kadar her yerde bir Hoca vardır. Bu durum da Hoca’nın evrensel bir dünya görüşüne sahip olduğunu gösterir. Daha önce Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetinde kalmış olan Romanya, Bulgaristan, Sırbistan, Hırvatistan, Yunanistan ve Arnavutluk’ta da Nasreddin Hoca fıkralarına yaygın biçimde rastlanmaktadır.

Hoca’ya mal edilen fıkraların bir bölümünün kaba ve çirkin olayları konu edindiği ve hatta ahlâk dışı olduğu da görülür. Müslüman Türk halkının, başta İslam inancı olmak üzere ahlâk anlayışı ve gelenekleriyle bağdaşmayan bu fıkraların Nasreddin Hoca’ya ait olmadığı, sonradan ona mal edildiği kesindir. Nasreddin Hoca fıkraları; hakaret içermeyen, açık ve dışa dönük, incitmeden eğiten mizahî yaklaşımların en güzel örnekleridir. Aykırı konuşmayı seven, akl-ı selimi kuvvetli, neşeli, babacan bir tip olan Hoca’nın mizahı hiciv gibi yıkıcı değil yapıcıdır. Fıkralarda alay ve eleştiri okları çoğunlukla ev, sokak, aile, toplum, iş hayatı, din, yargı sistemi, ekonomi, otorite, dostluk gibi hayatın her alanını ilgilendiren konulara yönelmiştir. Bu fıkralar arasında bir maksadı açıklamak, bir düşünceyi desteklemek için atasözü yerine kullanılanları da vardır. Böylece Türk halkının selim aklını, duyuş ve düşünüş özelliklerini ifade etmiş olur. Tahkiye (anlatış düzeni, öyküleme) ve diyalog dengesine dayanan Nasreddin Hoca fıkralarının halk tarafından büyük kabul görmesinin bir nedeni de bu özellikleridir.

Çok yönlü bir mizah içeren Nasreddin Hoca fıkralarının genel nitelikleri güldürücü, düşündürücü, öğretici, eğlendirici ve şaşırtıcı olmalarıdır. Sözden doğan mizahın durumdan doğan mizahtan fazla oluşu da bu fıkraların diğer bir özelliğidir. Hocanın mizah anlayışının dayandığı esasları şöylece sıralamak mümkündür: Güldürücü durum ve sözler, zıtlık, söz oyunları, şaşırtıcı zekâ oyunları, ölümle alay, şaşırtıcı davranış ve sözler, abartma, imataşlama ve çağrışım. Bu fıkraların genel yapısında Osmanlı Türk toplumunun tarihî gelişimi içinde birlikte yaşamış olan karşıt iki sosyal çevre görülür. Biri gelenekçi, ikincisi değişmelerden yana olan çevredir. Her insanda çeşitli ölçülerde bulunan bu iki ruh durumu toplumsal anlamda yönetenle yönetilen arasındaki kültür çatışmasını içerir.

Hoca ile ilgili fıkra kitaplarında 500’ü aşkın fıkra yer almaktaysa da genellikle benimsenmiş ölçüler çerçevesinde bu sayı 300 civarındadır. Nasreddin Hoca’nın fıkraları sözlü kaynaklardan derlenerek yazıya geçirilmiştir. Hocadan söz eden en eski yazma eser 1480’de Ebu’l Hayr-i Rumî’nin yazdığı Saltuknâme’dir. Yazılış tarihi bilinen en eski yazma Hüseyin adında birine ait olan Hikâyât-ı Kitâb-ı Nasreddin (1571) adlı eserdir. Bu eserde kırk üç fıkra vardır. Günümüzde Mustafa Duman’ın yaptığı bir çalışmada, Nasreddin Hoca fıkralarını toplayan elli dokuz yazma ve elli dokuz Arap harfli basma olmak üzere hoca ile ilgili 2064 kitap tanıtılmaktadır. M. Fuat Köprülü, Nasreddin Hoca’nın elli fıkrasını hece vezniyle, Orhan Veli yetmiş fıkrayı serbest vezinle manzum olarak yayımlamış, hocanın fıkralarından hareketle Ragıp Şevki Yeşim, Nasrettin Hoca Dünyayı Güldüren Adam (İstanbul 1966) adlı biyografik bir roman kaleme almıştır. Polonya Poznan’daki Türkçe ve Farsça yazmalar arasında XVIII. yüzyılın ikinci yansında yazıldığı tahmin edilen Nasreddin Hoca’nın “Mansıbı Taklid Oyunu” adlı eserini Metin And Latin harfleriyle yayımlamıştır. Pertev Naili Poratav’ın, kırk iki yıllık bir çalışmanın sonunda ortaya koyduğu “Nasreddin Hoca” (1996) kitabında, bütün dünyadan derlenmiş 594 Nasreddin Hoca fıkrası vardır.

Dünyada ve Türkiye’de Nasreddin Hoca üzerine yüzden fazla inceleme-araştırma ve sempozyum yapıldı. Birleşmiş Milletler örgütünün kültür ve sanat kuruluşu UNESCO 1996 yılını “Nasreddin Hoca Yılı” olarak ilan etmişti.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.