Mansur Yavaş,Bahçeliye mektup yazdığın gibi,bir mektup da Kemal Kılıçdaroğlu’na yazsana…
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Üyesi Mansur Yavaş, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye yazdığı mektubu kendisine ait internet sitesinde yayınladı. Haziran ayında yapılacak genel seçimler öncesi partide gördüğü aksaklık ve yanlışlıkları ifade etmek üzere Bahçeli’ye yazdığını belirttiği mektupta Mansur Yavaş, MYK’nın alınan kararları tartışmadan onayladığını belirtti.Kendisine ait internet sitesinde yer verdiği mektupta Yavaş şu ifadelere yer verdi:
“Sayın Genel Başkanım,
Haziran ayında ülkemiz için büyük öneme haiz genel seçimler yapılacaktır. Bu seçimler öncesinde partimizde gördüğüm bazı aksaklık ve yanlışlıkları ifade etmek için bu mektubu yazmış bulunuyorum. Bu sorunlar giderilmeden yapılacak bir seçimde yine kaybetme riskinin çok büyük olduğuna inandığımdan dolayı, taşıdığım ülkücü sorumluluk nedeniyle bu ikazları bugün yapmanın önemine inanarak bu mektubu kaleme almış bulunuyorum.
Böyle bir yöntemi seçmemin sebebi, üyesi bulunduğum Merkez Yönetim Kurulu’nun, maalesef bir karar veya istişare kurulu olarak değil, alınmış kararları tartışmadan onaylama kurulu gibi çalışmasıdır. Kurulun bugüne kadar herhangi bir konuda tartışma, konuşma ve teklif verme gibi bir işleyişi olmadığından, gördüğüm rahatsızlıkları size iletebilmek için bir başka yöntem kalmamıştır.
Gidişatın iyi olmadığını görüyor ve insanımızın büyük fedakarlıklarla ayakta tuttuğu hareketimizin, 40 yıllı aşkın mücadelemizin yine hüsrana sürüklenmemesini diliyorum.
Örneğin, Merkez Yönetim Kurulu’nda partimizin referandumda sergileyeceği tutum tartışılmış olsaydı, sanıyorum ülkemiz ve hareketimiz için bundan çok daha hayırlı bir sonuç doğabilirdi. Ama MYK’nın görüşünün ne olduğu merak bile edilmeden, ülkücü harekete yabancı dar bir kadronun elinden çıkan politikalarla “CHP’yle özdeş parti” suçlamalarına çanak tutan bir anlayış sergilenmiştir. Referandumdaki strateji hatası, milliyetçiliğin en yüksek oranda taban bulduğu ve çevreye serpildiği Orta Anadolu’dan başlamak üzere, geleneksel oy bölgelerimizde çok ciddi zaafiyete yol açmıştır.
Yine; geçen genel seçimler öncesinde ve daha sonra da yakın zamanda “Güç Birliği” adı altında partiye yapılan katılımlarla ilgili Merkez Yönetim Kurulu’nda bu konu tartışmaya açılmamıştır. Elbette bir siyasi parti katılımlarla güçlenir. Ama bizde katılımların güç mü verdiği, yoksa tartışmalara mı yol açtığı konusu karmaşıktır. Daha önce başka ülkeler hesabına çalıştığı suçlamasıyla partiye üye bile yapılmayanların adeta sembol isim gibi sunulması, cuntacı oluşumlarda yer aldığı iddiasıyla hakkında davaların devam ettiği isimlerin ön plana çıkarılması kamuoyunda ciddi kuşkular uyandırmıştır. 1995 yılındaki travmayı yaşayan her ülkücüde ikinci Nusret Demiral vakası endişesi başlamıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi, milli birlik ve bütünlüğün partisi, Türkiye’nin partisi olmak durumundadır. Ama son yıllarda görülmektedir ki, Türkiye coğrafyasının büyük bir kısmında gerilemekteyiz. Maalesef Batı ve Güney sahillerine sıkışan, “ülke partisi” olmaktan uzaklaşan, “belli bölgelerin partisi” olmaya doğru yol alan bir görüntü ortaya çıkmıştır. Bu gerilemeyi doğru okuyacak, tedbir geliştirecek ve partiyi geniş kitlelerle buluşturabilecek bir siyaset tarzını yeniden hayata geçirmek zorundayız.
Türkiye’de seçmen kitlesinin ana gövdesini oluşturan milliyetçi-muhafazakar seçmenlerde partimize karşı oluşmuş olan güven probleminin aşılması için acil tedbirlere ve bu tedbirleri yürütecek yönetici kadrolara ihtiyaç vardır. Halk tarafından tasfiye edilmiş merkez sağın eskileri eliyle yürütülen ve merkez sola öykünen bir siyaset tarzı sözünü ettiğim güven problemini aşamaz, tam tersine derinleştirir. Milliyetçilik, milletin ve onun değerlerinden yana olmak, her türlü tehdit ve baskı altında bile onun hukukunu korumaktır. Üzülerek ifade ediyorum ki, bugünkü statükocu görünüm, bizleri o statükoyla aynı akıbete sürüklemektedir.
İzlenme oranları ve etkileri sınırlı, ayrıca halk tarafından soğuk bulunan bazı televizyon kanalları ve gazetelerle kendimizi oyalayabiliriz. Ama ülke gerçekleri maalesef çok farklıdır. Sivil toplum kuruluşlarımız ve onların en büyük ayağı olan sendikaları günden güne güç kaybetmektedir. Dünün en büyük memur sendikaları, meslek kollarında temsil vasıflarını kaybetmiş bulunmaktadır. Endişemiz o ki, bir süre sonra varlıkları tartışılır hale bile gelebilir. Partinin ülkedeki pozisyonuyla paralel büyüyen ve küçülen bu kuruluşların eriyor olması çok büyük bir üzüntü kaynağıdır.
Sayın Genel Başkanım,
Tamamen dostane ve iyi niyetle kaleme alınan bu düşüncelerimi dikkate almanızı diliyorum. Her türlü görevlendirmenin sadakat esasına göre değil, liyakat esasına göre yapılmasını, istişare ve karar organlarının gerçek amacına uygun kullanılmasını, seçmende oluşan “CHP’lileşme” algısını giderecek ülkücülüğe özgün siyaset anlayışına tekrar kavuşulmasını ümit ediyorum. Aksi halde ortaya çıkacak tablonun vebalini hiç kimsenin taşıyamayacağını hatırlatmak istiyorum.
Hiçbir art niyet taşımadan yukarıda sıralamış olduğum düşünce ve teklifler sadece şahsıma değil, aynı zamanda sizden bu konuda hareket bekleyen ülkücü tabana aittir.
Mansur Yavaş o mektubunda Sayın Bahçeli’ye ne diyordu:
- “Ülkücü harekete yabancı dar bir kadronun elinden çıkan politikalarla ‘CHP’yle özdeş parti’ suçlamalarına çanak tutan bir anlayış sergilenmiştir.”
- “Cuntacı oluşumlarda yer aldığı iddiasıyla hakkında davaların devam ettiği isimlerin ön plana çıkarılması kamuoyunda ciddi kuşkular uyandırmıştır.” (Emekli komutan Engin Alan’ı kastederek…)
- “İçinde maneviyatı barındırmayan bir milliyetçiliğin halk tarafından CHP’yle aynı kategoride değerlendirildiğini fark edemeyen bir siyaset tarzıyla bu hareketi iktidara taşıyamayız.”
- “Millet iradesinin önemli bir bölümüne elitist bir yaklaşımla adeta tepeden bakan, referandumda evet oyu kullanmış yüzde 58’lik bir kitleyi neredeyse yok sayan, bütün programını hayır oyu kullananlar üzerine yapan ve bunu açıkça ilan eden bir anlayışla sonuç almamız mümkün gözükmemektedir.”
- “Bizzat iktidar partisi tarafından restorasyon dönemi olacağı ilan edilen bu dönemde, ülkücülerin bulunmaması, bu süreçte etkili olamaması elbette kabul edilebilir bir durum değildir. Dolayısıyla hiçbir şey yokmuş, her şey mükemmel gidiyormuş gibi davranıp görevden kaçamayız.” (Habur, Oslo, PKK açılımı, Ermeni, Rum açılımı olduğu dönem MHP’yi AKP iktidarına desteğe çağırdı.)
- “Seçmende oluşan ‘CHP’lileşme’ algısını giderecek ülkücülüğe özgün siyaset anlayışına tekrar kavuşulmasını ümit ediyorum.”
Mektup içindeki can alıcı ve Mansur Yavaş’ın maskesinin düşmesine sebep olan cümleler bunlar…
Bu cümlelerin sahibi olan Mansur Yavaş, bu mektubu yazdıktan iki yıl sonra 21 Aralık 2013 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi Merkez Yönetim Kurulu kararıyla CHP üyeliğine kabul edildi. 2014 yerel seçimlerinde CHP’nin Ankara Büyükşehir Adayı oldu. Bir basın toplantısında tüm geçmişini geride bıraktığını ifade eden “Bugün 40 yıllık geçmişimi geride bırakarak, CHP adayı olmamla, geride kalan tüm tartışmalar bitecektir. Örgütle birlikte, el ele çalışarak Ankara’yı kazanacağız” cümleleri kurmuştu… MHP Lideri Devlet Bahçeli’ye böyle bir mektup yazan kişinin zaten MHP ve Ülkücü Hareketle bir bağı kalmış olabilir miydi?
“İçinde maneviyat barındırmayan CHP” dedikten sonra CHP’ye katılan Mansur Yavaş’ın elbette yeni bir yüze, silinmiş bir geçmişe ihtiyacı vardı. İnanın 2011 yılındaki CHP son beş yıldaki CHP’den katbekat temizdi. Ve Mansur Yavaş artık terör örgütlerine yuva olmuş, milli her politika karşısında emperyalizm borazanı olmuş ve maneviyatsızlığın zirvesinde olan CHP’de şimdi belediye başkanlığı yapıyor.
Engin Alan gibi vatansever bir komutandan rahatsız olan Mansur Yavaş, CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu, Canan Kaftancıoğlu, Ekrem İmamoğlu, Mehmet Bekaroğlu, Özgür Özel, Tunç Soyer, Engin Özkoç, Tuncay Özkan, Gamze İlgezdi, Sera Kadigil gibi terörist Demirtaş, PKK, HDP, DHKP-C, MLKP sevdalılardan, milli ve manevi değerlere düşman olanlardan niçin rahatsız olmuyor? CHP’de sadece bu isimler değil daha birçok CHP milletvekili, belediye başkanı, il başkanı ve yönetici yok mu?
Mansur Yavaş, MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’ye “CHP’leşme algısı” masalıyla mektup yazabiliyor da PKK’laşan, YPG’leşen, DHKP-C’leşen, PYD’leşen, FETÖ’leşen CHP için CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na niçin bir mektup yazamıyorsun?
Biz de işte bu yazamadığın mektuptan dolayı diyoruz ki, MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’ye o mektubu yazıp MHP’yi haksız ithamlara maruz bıraktığın ve bugün CHP’nin bu kadar ihanetine susmandan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin her konuda haklı çıkmasından dolayı bir özür mektubunu yazacaksın…
O tarihlerde senin eline o mektubu yazıp veren kimlerdi?
MHP Lideri Devlet Bahçeli’ye o mektubu yazdığın günlerde AKP’nin politikalarına ve FETÖ’ye destek isterken, FETÖ AKP’den kopunca niçin CHP’ye gittin?
Hem de 17-25 Aralık operasyonları arasındaki 21 Aralık 2013 tarihinde tarihinde CHP’ye üye oldun…
Hem de yazdığın mektup sonrası gezdiğin televizyon ekranlarında “Bazı başka partilerdeki makamlar yüzünden hiçbir zaman ben davasını, partisini satacak değilim” dediğin hâlde MHP’yi satıp CHP’ye gitmiştin…
Terör örgütlerine yuva olmuş CHP’ye susuyorsun. CHP’nin teröristlere sevdasına susuyorsun. Kemal Kılıçdaroğlu’nun HDP ile anayasa taslakları hazırlamasına susuyorsun, CHP’nin HDP ile yaptığı ittifaka susuyorsun, iş birliğine susuyorsun, Kemal Kılıçdaroğlu’nun PKK’nın kapatılan televizyonu IMC TV’de söylediği “Anayasa’nın 2. ve 3. maddesini değiştirelim” teklifine susuyorsun, CHP’nin topyekûn terör örgütü YPG ve PYD’ye sahip çıkmasına susuyorsun, CHP milletvekili “Atatürk Dersim’de katliam yaptı” diyor susuyorsun, CHP milletvekilleri cezaevinde Demirtaş’ın yanından çıkmıyor susuyorsun, CHP’nin terör örgütü DHKP-C’nin sözde avukatına, sanatçısına, militanına sahip çıkmasına susuyorsun…
“Başka partilerdeki makamlar yüzünden” partini, davanı satmanı geçtik. Türkiye’yi satmaya hazır olduğun için mi bu kadar CHP ihanetine susuyorsun Mansur Yavaş?
Her şey para mı, her şey makam mı?
Yazsana bir mektup da Kemal Kılıçdaroğlu’na…
Ajans mı izin vermiyor Mansur Yavaş?
Bu özür mektubunu sana hatırlatıyoruz…… Mansur Yavaş… Hormonlu algıyla, karanlık ajansla, hormonlu propagandalarla bir yere kadar gidebileceğini unutma…
MHP’ye, Ülkücü Hareket’e ve Lider Sayın Devlet Bahçeli’ye bir özür borcun var CHP’li Mansur Yavaş…
“40 yıllık geçmişimi geride bıraktım CHP’li oldum” desen de biz bu özür borcunun peşini asla bırakmayacağız. Özür dilediğin gün adını dahi anmayacağız…