Site Rengi

Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C
Smiley facehttps://cesurtv.com/
Smiley face

Ruhsal Hastalıkların Seyri, Yeni Psikolojik Normaller ve İnsanın Anlam Arayışı

24.02.2021
191
A+
A-
Ruhsal Hastalıkların Seyri, Yeni Psikolojik Normaller ve İnsanın Anlam Arayışı

 Ruhsal Hastalıkların Seyri, Yeni Psikolojik Normaller ve İnsanın Anlam Arayışı

Covid-19’un  neden olduğu pandeminin ilk başlarından itibaren  bir yerden gündeliğimizin tamamen değiştiği, öte yandan da bizim kendi içsel çerçevemize tutunmaya çalıştığımız şu günlerde , Pandeminin yarattığı psikolojik baskı ve belirsizlik ön plana çıkıyor.
Herkesin aklındaki en çok sorular ; “Bir daha hayatlarımız eskisi gibi olacak mı?” , “Bu durum ne zaman bitecek?” , “Ya virüsü kaptıysam?” , “Ya sevdiklerime bir şey olursa …” .
Hayatımızla ilgili yanıtını bulmaya çalıştığımız ama yanıtı belirsiz olan bu tip soruların bilinçdışındaki cevabı  ise regresyona yani psikolojik olarak gerilemeye girdiğimizin işaretidir. Klinik bakış açısıyla gündelik hayata daha adaptif dirençlerin kullanıldığı depresif pozisyondan, kaygı-korkuya gerilediğimiz paranoid-şizoid pozisyona geriliyoruz. Freudien açıdan bakıldığında ise regresyon kendini hem tuvalet kağıdı stoklayıcı (anal gerileme) hem de aç kalma korkusuyla yiyecek stoklayıcı ve ev karantinasında acıkıp kendimizi sıkça buzdolabının karşısında bulduğumuz halimizle (oral regresyon) gösteriyor.
Ancak tüm bu durumlar, ciddi bir duruma bağlı olduğu için patolojik değiller. Aksine insan psikolojisinin bir tehlike karşısında doğal tepkileri. Ancak burada ilginç olan , pandemi paniğinde daha patolojik bozuklukların -daha normal görünüme- evrildiği. Örneğin artık herkes obsesif kompulsif hijyenik önlemler almak zorunda olduğu için obsesif kompulsif hastaların rahatladığını görüyoruz. Ya da paranoid yapıda olan hastaların bu süreçte hayatına daha hakim olduğunu görmekteyiz çünkü herkes daha paranoid hale büründü.
Yukarıdaki satırlarda yeni psikolojik normaller ve ruhsal hastalıkların seyri ile ilgili tespitlerde bulunmaya çalıştım. Biraz da 1 yılı aşkın süredir yaşamımızda olan bu değişimin yol açtığı “Yas Süreci” ve bu değişim sürecinde “Anlam Arayışı” açısından olayı ele alalım.
Covid-19 yaşamımıza girdi mi girecek mi derken tepetaklak olan insan yaşamıyla karşı karşıyayız. Kayıplar insan yaşamının hep bir parçasıdır ve kayıplara verilen tepkiler de davranışları belirler. Bu “Yas Süreci” nin  evrelerine şöyle bir bakalım :
Önce -sadece komplo teorisi-dedik ve ‘inkar’ süreciyle başladı insanın hikayesi. Daha sonra hastanelerden gelen bilgilerle olabilir ama ‘abartılıyor’ dedik hepimiz. Bu  da yas sürecinin ‘bölme’ aşamasıydı. Özellikle yaz  mevsimi boyunca bölme aşamasını tüm canlılığı ile yaşadık. Bir süre sonra rutin giden yaşamımızda alışverişe gitmek, kafede oturmak bile tehlike unsuru olmaya başladı. Tehlike unsuru ile ‘kaygı’tepkilerini vermeye başladık. Bu kaygılar , değişen toplumsal kurallar ve değişen günlük yaşamın sancılarıydı. Her değişimde olduğu gibi ‘öfke’ de kendini göstermeye başladı. Özellikle polikliniklerde bilgi vermeye çalışan sağlık çalışanları ‘Kötü ebeveyn muamelesi’ ile bu öfkeden nasibini fazlaca aldı. Öfke zaman zaman aile içi çatışmalar şeklinde kendini gösterdi. Çünkü günlük yaşamda hep bir yerlere dağılmış olan aile üyeleri çoluk çocuk artık evdeydiler. Yaşam evde çevrimiçi olarak devam ederken, kaygı kaynağı olan medya/sosyal medya ile biriken öfke evde birilerine yöneliyordu.
Aslında yaşamış olduğumuz tam da bir devekuşu misali gömülü başımızı kaldırmamızla yaşadığımız farkındalıktı. Maalesef her farkına varış bir kayıpla yaşanır. Bir çeşit “Kral Çıplak” masalı. Konforlu yaşarken üretmeyi unutmuş otomatik yaşayan biz insanlar üretmenin önemini anladık. Artık hiç birimiz -sanal- konforlu ortamlarımızda değiliz.
Artık psikolojik olarak  bir sonraki evredeyiz. Tabiatı , diğer canlıları , suyu , insan dışındaki her şeyi ve insanı bozduğumuzu farkettiğimiz “Depresif Evre”deyiz. Bu bir ilk değil. 1350’lerdeki Veba Salgını, belli dönemlerde yoğunlaşan çiçek hastalığı salgınları, 1918-1920 yılları arasında 50 milyon insanın ölümüne yol açan İspanyol gribi gibi nicelerini yaşadı insanlık.
Aslında salgınlar yaşamımızda  hep vardı ama biz o bitmek bilmeyen sıkıntımız içinde inkar halinde yaşıyorduk hep. Şimdi ise depresyon zamanı! İnsanoğlu -doğayı yok etmek pahasına- kendini Tanrısallaştırırken aslında zincirin küçük bir halkası olduğuyla yüzleşti.
Hala umut var ! Depresif evreden, varoluşumuzu  doğru sorgulayarak yeniden doğabiliriz. Artık “yaşamın insan için değil, insanın yaşamın bir parçası olduğu” gerçeğini sindirmemiz gerekli. Buzdan saraylarda prens/prenses olarak yaşamak değil, buzdan sarayları eritme zamanı! Yönümüzü bu tarafa çevirdiğimizde, gözleriniz gittikçe yükselen tabiatın güzel ışıklarını görmeye başlayacak.

Dr. Mehmet Oğuz
Psikiyatrist/EMDR Terapistiye

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.