DOLAR
EURO
ALTIN
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C
Smiley facehttps://cesurtv.com/
Smiley face

Suriye’de Generaliğe Uygur Uyruklu A.Aziz Daoud atanması Çin dış Politikasının başarısızlığının gerçeğidir

09.02.2025
A+
A-

Suriye Savunma Bakanlığı , Beşşar Esed rejimine karşı birçok mücadelede Heyet Tahrir el-Şam ile işbirliği içinde savaşan “Zahid” olarak bilinen Uygur Uyruklu  Abdul Aziz Daoud’un 133. Tümen komutanı olarak atandığını duyurdu .

Uygur Uyruklu  Abdul Aziz Daoud , Suriye’de 2012 yından beri faaliyet gösteren  Türkiyenin Terör örgütü listesinde bulunan (TİP) Türkistan İslam  .Partisi’nin Levant şubesinin askeri komutanı olarak faaliyet göstermekteydi

 Uygur Uyruklu Abdul Aziz Daoud , 7 Mart 1977’de Çin Uygur Özerk Bölgesi yani Doğu Türkistan’ın Aksu kentinde doğdu ve radikal dindar bir ailede büyüyen Abdul Aziz Daoud  1996 yılında Kur’an-ı Kerim’i hıfzederek fakih unvanını almış.

Suriye’ye geçtikten sonra 2021 yılında Harp Okulu’ndan mezun oldu ve 2012’den bu yana birçok savaşa katıldı .Uygur Uyruklu Abdul Aziz Daoud‘in Çin karşıtı faaliyetleri 1996 yılında Türkistan İslam Partisi’nin ön saflarında yer almasıyla başladı ve ardından Suriye’de askeri komutan oldu. 2013’te Halep’teki askeri kışlaların geri alınması, 2015’te Cisr eş-Şuğur ve Ebu el-Duhur Havaalanı’nın kontrolü, 2016’da Halep kuşatmasının kırılması, ayrıca 2018-2020 yılları arasında Serakib, Neyrab ve Cebel ez-Zaviye’de stratejik savaşlar gibi önemli savaşlara liderlik etti .

Kasım 2024’te Operasyonlarını Güney İdlib, Hama ve Humus’ta yoğunlaştıran Uygur Uyruklu Abdul Aziz Daoud, buralardaki zaferleriyle başkent Şam’a giden yolu açtı .

Türkistan İslam Partisi, Çin’deki baskılar nedeniyle kaçan Uygurlardan oluşuyor. Parti, Beşşar Esed rejimine karşı birçok mücadelede Heyet Tahrir el-Şam ile işbirliği içinde çalışmış, son dönemdeki askeri operasyonlara katılımı dikkat çekmiştir  

8 Aralık 2024 tarihinde 61 yıllık Baas rejiminin Suriye’de sona ermesi 

Esad rejiminin destekçilerinden olan Çin’in; Suriye konusunda yeni bir yaklaşıma ihtiyacı olup olmadığı veya Suriye savaşının kaybeden bir tarafı olup olmadığı bir tartışma konusu olmuştur. Söz konusu soruları cevaplayabilmek için Çin’in yakın dönemdeki Suriye ve Ortadoğu’ya yönelik uyguladığı politikaları kısaca incelemek gerekmektedir.

Hali hazırda Rusya ve İran ile iyi ilişkiler içinde olan Pekin yönetimi, Devlet Başkanı Xi Jinping döneminde geliştirdiği proaktif dış politika anlayışı doğrultusunda, Ortadoğu’da yeni dış politika yaklaşımları geliştirmiştir. Bu bağlamda; çeşitli siyasi, diplomatik ve ekonomik girişimlerde bulunmuştur. Öncelikle 2021 yılında İran ile “25 Yıllık Kapsamlı İş Birliği Anlaşması” imzalanmıştır. Anlaşmanın detayları paylaşılmamış olsa da, ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi hedeflenmiştir. 2023 yılında Çin; siyasi ve dini pek çok anlaşmazlık içinde bulunan, diplomatik ilişkilerini kesmiş olan, Ortadoğu’nun iki önemli bölgesel gücü, İran ve Suudi Arabistan arasında arabuluculuk girişimi başlatmıştır. Belirtilen arabuluculuk, Gazze Savaşı’nın etkisiyle kesintiye uğramış olsa da yakın zamanda İran ve Suudi Arabistan görüşmelerinin devam edeceği ifade edilmiştir.

Pekin yönetiminin Ortadoğu’daki bir başka önemli arabuluculuk girişimi ise, bölgenin en önemli sorunu olan Filistin sorununa yöneliktir. Gazze Savaşı’ndan birkaç ay önce, Hamas’ı da içeren, Filistin’deki 14 farklı grup Çin önderliğinde bir araya gelmiş ve ardından uzlaşı belgesi olan “Pekin Deklarasyonu” yayınlanmıştır. Ek olarak Pekin yönetimi Filistin ve İsrail arasında rol oynayabileceğini ifade etmiştir.

Ancak kısa süre sonra Gazze Savaşı yaşanmıştır. Ayrıca Çin, Körfez İş Birliği Konseyi ve Arap Birliği ile zirve diplomasisi yürütmüştür. İfade edilen girişimler, Çin’in “uluslararası sorumlu bir aktör” olma çabasının Ortadoğu politikasındaki yansımasıdır. ABD’nin Ortadoğu’daki varlığını azaltma kararına karşın, Çin’in ekonomik, siyasi ve diplomatik yöntemlerle bölgede etkisini arttırmak istediği görülmektedir.

Çin, 2022 yılından itibaren Esad rejimine verdiği desteği arttıracak bazı adımlar atmıştır. Öncelikle 2022 yılında Suriye, “Kuşak ve Yol Girişimi”ne (KYG) dahil edilmiştir. 2023 yılında ise Beşar Esad, 19. Asya Oyunları sırasında Pekin’e davet edilmiştir. Başkan Xi’nin Esad ile görüşmesinde ticaret ve Suriye’nin yeniden inşası gibi konular ele alınmıştır. Görüşmenin ardından, iki ülke arasında “stratejik ortaklığın” kurulmasına ilişkin ortak bildiri yayınlanmıştır. Böylece ilişkiler bir üst seviyeye taşınmıştır. Ancak, belirtilen iki önemli gelişmeye rağmen Çin’in Suriye’deki yatırımları incelendiğinde, ekonomik yatırımlarda ve ikili ticarette önemli bir artış görülmemektedir. Bu durum, Suriye’nin Pekin tarafından yatırımlar için uygun görülmediğini göstermektedir. Dolayısıyla bu durum, Orta Koridor’un, Güney Koridoru’ndan daha güvenli bir rota sunuyor olmasının bir başka göstergesidir.

8 Aralık 2024 tarihine gelindiğinde, Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) liderliğindeki Suriyeli muhaliflerin ilerlemesi sonucunda, kısa süre içinde Esad rejimi devrilmiştir. Rusya ve İran, Suriye’deki bu dönüşümü engellememiştir. Çin ise “bekle-gör” politikası izlemiş, ilk olarak vatandaşlarının güvenliği ile ilgili bir açıklamada bulunmuştur. Tepki vermekte ise geç kalmıştır. Bazı uzmanlar bu durumu; Çin’in istihbari bilgi yetersizliği, değişen koşullara uyum sağlamadaki başarısızlığı, Ortadoğu politikasındaki sınırlılıklar olarak yorumlamaktadır.

Suriye’deki gelişmeler Çin’in prestijini sarsmıştır.

Ayrıca bölgeye yönelik bilgi birikiminin de eksik olduğu öne sürülmüştür. Çin, Hamas saldırıları başladığı sırada da benzer bir tutum sergileyerek “bekle-gör” politikası uygulamış ve tarafları itidale çağırmakla yetinmiştir. Ayrıca belirtilen Pekin Deklarasyonu’ndan kısa bir süre sonra Gazze Savaşı başlamıştır. Bu gelişmeler Çin’in prestijini sarsmıştır. Öte yandan Esad yönetiminin devrilmesi, Çin için farklı bir güvenlik tehdidini gündeme getirmiştir.

Suriyeli muhalifler arasında Uygur ayrılıkçılarının olduğu bilinmektedir. Türkistan İslam Partisi üyelerinin HTŞ üyeleri ile birlikte Suriye’de savaştığı iddiası gündeme gelmiştir 2017 yılında, Suriye’nin Çin Büyükelçisi Suriye’de 5000 Uygurun olduğunu ileri sürmüştür. Ancak Çin’in Suriye’de askeri varlık göstermekten ziyade ekonomik varlık göstermesi sebebiyle bir kaybeden olmuştur.

Pekin yönetimi, yaşadığı prestij kaybının üstesinden gelmeyi, algıladığı güvenlik tehdidiyle başa çıkmayı, ekonomik ve siyasi kazanç elde etmeyi hedefliyorsa; Suriye’de kurulacak olan yeni yönetim ile ilişki kurmaya çalışmak durumundadır. Çin’in, Afganistan’daki siyasi kargaşaya rağmen Taliban yönetimi ile kurduğu diyalog göz önüne alındığında, çeşitli siyasi ve ekonomik uzlaşılar sayesinde yeni yönetimle ilişki kurma ihtimali bulunmaktadır. Bir başka açıdan, özellikle KYG’ye dahil edilen Suriye’de yeni yönetim ile ilişki kurulamaması, KYG’nin devamlılığı ve tutarlılığını da sorgulatabilecek bir gelişme olacaktır.

Suriye’de Çin’in etki gösterebilmesinin bir yolunun Türkiye ile uzlaşı içinde olmasına bağlı olduğu öne sürülmektedir.  Türkiye’nin, Suriye’nin yeniden inşasında başat rol oynamasının öngörüldüğü göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye ve Çin’in Suriye’nin yeniden inşası konusunda karşı karşıya gelmesi riski bulunsa da sağlanabilecek eş güdümle bu risk aşılabilir. Böylece iki ülke arasında yeni bir iş birliği alanı meydana gelebilir. Sonuç olarak Çin’in, uluslararası sorumlu bir aktör olarak uluslararası statü ve prestijini arttırma hedefine ulaşmak için, bölgesel ve küresel sorunlara erken tepki vermesi ve yaşanan dönüşümlere uyum sağlayan politikalar geliştirme olasılığı güçlüdür.

8 Aralık’ta Suriye’de ani rejim değişikliği bu değerlendirmelerin güncellenmesine yönelik gerekliliğe işaret ediyor.

Küresel güç olabilmenin en önemli unsurlarından bir tanesi de kürede kapsamlı gücüyle etki yaratabilmek. Görünen o ki, Çin’in Ortadoğu’daki ekonomik ve politik varlığı kırılgan bir zemin üzerine oturuyor.Tabi ki bu kırılganlığın en önemli nedenlerinden birisi Ortadoğu’da devam eden istikrarsızlık.

Aslında Çin’in ekonomik nüfuzunun kırılganlığını bölgede askeri ve siyasi nüfuzunun yeterince olgunlaşmamasından bağımsız tutmamak gerekir.

Suriye rejiminin devrilmesine ve yaşanan hızlı gelişmelere Çin temkinli bir diplomatik söylemle tepki verdi.

Çin tarafından ilk açıklama istikrarın yeniden sağlanması için siyasi bir çözüm bulunması yönündeydi. Bütün bunlar bize gösteriyor ki, Çin’in devasa ekonomik gücü küresel boyutta henüz orantılı olarak siyasi ve askeri etki yaratabilmekten uzak. Dolayısıyla Suriye örneğinde olduğu gibi Çin’in potansiyel gücü oranında etki yaratamıyor.

Çin, özellikle kendi yakın çevresindeki ülkelerle çeşitli düzeylerde krizler yaşamasının yanı sıra kendinden uzak coğrafyalarda da küresel bir güç boyutunda yönetişime katılabilmekten uzak. Bu durumda Çin’in ekonomik olarak küresel güç olsa da politik ve askeri olarak bundan henüz uzak olduğunu gösteriyor.

Pekin’in son yıllardaki etkin Ortadoğu politikasını hariç tuttuğumuzda politik, uzunca bir süre askeri olarak henüz küresel güç olmadığının farkında olarak bir Suriye politikası izlemekteydi.

Mao Zedong sonrasında iktidara gelen ve Şi Cinping’e kadar Çin’in iç ve dış politikasının teorik-pratik ilkelerini belirleyen Deng Xiaoping’in 24 karakter stratejisini bu noktada hatırlamakta fayda var.

Bilindiği üzere, Deng’ın 24 karakter stratejisinin en önemli ilkelerinden birisi tao guang yang hui“, yani kapasiteni gizle ve zamanını bekle” idi. Bu yaklaşım Şi Cinping‘in ikinci döneminden itibaren “fen fa you wei“, yani başarı için mücadele” yaklaşımıyla yer değiştirmişti.

Çünkü Çin’in sadece ekonomik değil aynı zamanda politik ve askeri olarak da kapsamlı küresel güç olmasının zamanı gelmişti. Dolayısıyla Çin’in çevre coğrafyasının yanı sıra Ortadoğu’daki aktifleşen politikasını bu bağlamda görmek mümkün.

Fakat gelişmeler ve girişimler gösterdi ki, Çin henüz istediği tam kapasiteye ulaşamadı. 

Pekin, Ortadoğu’daki girişimlerini daha aktif olarak sürdürebilir, Suriye ve Filistin sorunlarında norm-yapıcı bir diplomasi üretebilirdi. Fakat bunun yerine Çin, Dengist -Deng Xiaoping’in politik anlayışı- bir yaklaşımla Suriye’de Rusya’yı takip ederek “zamanını” bekledi.  Aslında Çin’in Suriye’yle son yıllarda imzaladığı KYG ve stratejik ortaklık antlaşmaları beklenen zamana hazırlıktı. Fakat o zaman da maalesefki Çin için gelemedi. Suriye Politikasında kaybeden Çin Kazanan İse ABD ve AB Devletleri kontrolündeki Uygurlar oldu. Tabii Gelecek tarih ne gösterir neler yaşanır bunu bilemeyiz. Gerçek olan bir şey varki Çin Devletininde Yeni Suriye Devletinin geleceğiyle ilgili Stratejik Politikalrı mutlaka ki vardır. 

Çin Devletinin Suriye’de artık alanen bilinen Uygurlara karşı nasıl bir Stratejik Uluslar arası Politika izleyeceği ve ne yapacağını zaman gösterecektir.

Haber Kaynak : Türkiyede faaliyet gösteren  Uygur STK’larının İnternet  paylaşımlarıdır.

Çin,Suriye’deki Doğu Türkistan İslami Hareketinden ciddi endişe duyduklarını ifade etti.

 

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.